Sıradaki Belçika mı?

Katalan bölgesinin bağımsızlık mücadelesine destek veren Flaman milliyetçileri de federal yapılı Belçika’nın sonuna savunuyor ve Flaman Cumhuriyet devletin kurulmasını dört gözle bekliyorlar

 

Halil Uygun
BRÜKSEL – Belçika’nın küçük bir ülke olmasına karşın, Flaman milliyetçilerin bağımsız bir devlet olma hevesinden vazgeçmedikleri bir kez daha görüldü. İspanya’da Katalan bölgesinin bağımsızlık mücadelesi ve son olarak referandumda ayrı bir devlet için “evet” oylarının büyük çoğunlukta olması aşırı sağ eğilimli İslam karşıtı ırkçı Vlaams Belang (Flaman Çıkarları) Partililerine sevince boğdu. Aynı zamanda Belçika’daki en büyük siyasi parti olan N-VA (Flaman İttifak Partisi) de Katalanların bağımsızlık mücadelesine destek veriyor ve bağımsız bir devlet için Belçika’nın sonuna savunuyor. Katalan bölgesinde yapılan referandum sonuçlarında “evet” oyunun yüksel olması Belçika için sancılı bir süreç başlayacak sözleri tartışılmaya başlandı. Belçika, bugünlerde oldukça sancılı bir süreç yaşıyor. Öyle ki, bu sancılı sürecin ardından ortada Belçika diye bir devletin kalmayacağını iddia edenlerin sayısı da gün geçtikçe artıyor. Çok sayıda Türk kökenli insanın da yaşadığı ve Avrupa’nın en kozmopolit ülkelerinden biri olduğu rahatlıkla söylenebilen Belçika’nın geleceği hakkında tartışmalar gündemde yerine koruyor. 11 milyonluk bu siyasal varlığın yaşadığı ayrılıkçılık sorununa daha yakından göz atmamız gerekir. Zira Belçika’nın yaşadığı bu sorun küreselleşmenin ulus devlet kavramı üzerinde tahribat nedeniyle Türkiye dahil tüm dünya ülkelerinde rahatlıkla görülebilir. Bilindiği gibi Belçika, Avrupa Bütünleşmesi’nin tam ortasında yer alan ve AB’nin başkenti Brüksel’i de elinde bulunduran küçük bir ülkedir. 30.526 kilometrekarelik yüzölçümü ile Türkiye’nin bazı şehirlerinden daha küçük olduğu rahatlıkla görülebilecek olan bu Avrupa ülkesi, Avrupa’da yaşanan Devrimler Çağı’nın başlangıcında 1830 yılında Hollanda’dan ayrılarak ayrı bir krallık şeklinde teşkilatlanmıştır. O günden bu yana resmi anlamda Krallık ile idare edilmekte olan Belçika’nın bugünkü yönetim biçimi federal bir meşruti monarşidir. Belçika Kralı’nın giderek azalan önemi, krallık makamının bugün gelinen noktada yalnızca birleştirici bir simge rolünü oynamasına neden olmuştur. Kral Filip, bugün Belçika topraklarında yaşayan herkesin saygı gösterdiği, sözlerini dikkatle dinlediği ancak pek de ilgi göstermedikleri bir figür niteliğindedir. Ülkenin yönetiminde etkili olan asıl unsur federal bir yapı üzerinde teşkilatlanan parlamenter hükümettir. Belçika topraklarının kuzeyinde Hollanda Sınırı’na yakın topraklarda Hollanda Halkı ile dilsel, dinsel ve kültürel anlamda neredeyse aynı özelliklere sahip olan Flamanlar yaşamaktadır. Flamanlar, Belçika Nüfusu’nun yaklaşık olarak yüzde 60’ını oluşturmaktadır. Güneyde, Fransa Sınırı’na yakın bölgelerde ise Fransız kökenli Valonlar yaşamaktadır. Valonlar, nüfusun yaklaşık yüzde 38-39 civarını oluşturmaktadır. Valon Bölgesi’nin içerisinde, Almanya Sınırı yakınlarında yaşayan Almanlar da nüfusun yüzde 1-2’lik bölümünü oluşturmakta olup, Valon Bölgesi içerisinde özerkliğe sahiptirler. Tabii bu nüfus oranlarını verirken, Belçika topraklarında yaşayan ve vatandaş olmayan göçmenlerden bahsetmiyoruz. Belçika vatandaşı olmayı başaran göçmenler ise yaşadıkları bölge hangi federal yapının içerisinde yer alıyorsa o bölgenin halkından kabul edilmektedirler. Flaman, Valon ve Alman Bölgeleri’nin hepsinin kendilerine özel federal hakları, anayasaları, parlamentoları, hükümetleri ve kültürel özerklikleri bulunmaktadır. Flemenkçe, Fransızca ve Almanca Belçika’nın resmi dilleridir. Kuzeyde Flamanca, Güneyde Fransızca ve Alman Bölgesi’nde de Almanca resmi dil konumundadır. Başkent Brüksel, her üç entitenin de etkin olduğu ve karma bir yönetim organına sahip olan merkez olarak ön plandadır. Şehrin, Belçika Kralı, Federal Hükümeti ve aynı zamanda AB Kurumları’na ev sahipliği yapıyor olması bu şehir üzerinde dönecek siyasal tartışmaları azaltmaktadır. Belçika’daki sorunun özünü; kuzeyde yaşayan, nüfusun yarısından çoğunu oluşturan ve gittikçe zenginleşen Flamanların, güneyde yaşayan, daha çok tarımla ve hizmetler sektörü ile iştigal eden, nüfusu daha az ve daha fakir Valonlardan kendilerini soyutlamak istemesi oluşturmaktadır. Soğuk Savaş döneminde çok daha zengin olan Valonlar, Belçika Yönetimi’nde ve Ekonomisi’nde Flamanlara oranla daha fazla söz sahibi olup onları bastırdıkları için, şimdi zenginliği, çoğunluğu ve gücü eline geçirmiş olan Flamanlar tarafından dışlanmak istenmektedirler. Flamanlar, Valonlar ile birlikte yaşayıp gücü ve zenginliği onlarla paylaşmak istemedikleri için Belçika’dan ayrılmayı planlamaktadırlar. Bu amaçla da çok kapsamlı bir siyasal planı yürürlüğe sokmuş ve ayrılıkçı isteklerini artık çekinmeden öne sürmeye başlamış gibi görünmektedirler. Seçimlerin üzerinden oldukça fazla bir zaman geçmiş olmasına karşın, kuzeyde ve güneyde etkin olan Flaman ve Valon Partileri aralarında bir ortaklık kurup hükümeti oluşturabilmiş değillerdir. Belçika, genel anlamda olması gereken siyasal ve ideolojik ayrımların yanı sıra (Muhafazakâr-Sosyalist gibi), partilerin etnik ve bölgesel anlamda da bölünmelerine tanıklık etmektedir. (Kuzeyde yer alan Flaman Sosyalist Partisi’nin güneydeki kolunun adı Valon Sosyalist Partisi’dir ve iki parti arasında organik bir bağ yoktur, tıpkı diğer siyasal partilerde olduğu gibi). Bu durum hükümet kurma çalışmalarında ideolojinin yanına etnik ve yerel unsurları da katınca içinden çıkılmaz bir kriz ortamı doğmaktadır. Ne var ki, Flamanlar ve Valonlar arasındaki duygusal ve siyasal bağlar kopmuş gibi görünmektedir. Her iki tarafın siyasal partilerinin ortaya koyduğu yaklaşım Belçika’nın uzatmaları oynadığı görüntüsünü tüm dünyaya vermektedir. 19.yüzyılın ortasında bir kral etrafında oluşturulmuş kurmaca bir devlet olan ve her zaman nötr pozisyonda yer alması istenen Belçika, artık yolun sonuna gelmiş gibi görünmektedir. Yakın bir zamanda, Avrupa’nın kuzeybatısında Atlas Okyanusu kıyısında yeni bir Flaman Devleti ve onun güneyinde de bir Valon Devleti görebiliriz. Belki de Flamanlar Hollanda’ya; Valonlar da Fransa’ya katılır ve Avrupa haritasının daha da parçalanmasının önüne geçilir.