NSU’nun temeli KURUMSAL IRKÇILIK

Nebahat Uzun
HAMBURG – Almanya’da 2000-2007 yılları arasında sekizi Türk, 10 kişiyi öldürmekle suçlanan aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) hücresine yönelik yürütülen davada müdahil avukat Dr. Mehmet Daimagüler, Hamburg’da katıldığı “NSU davası ve sosyo-politik boyutları” başlıklı etkinlikte davaya ilgili bilgi verdi. NSU kurbanlarından İsmail Yaşar ve Abdurrahman Özüdoğru’nun yakınlarını temsil eden Daimagüler, Bucerius Law Hukuk Bilimleri Yüksekokulu binasında gerçekleştirilen etkinlikte katılımcıların sorularını da cevaplandırdı. Münih Eyalet Mahkemesi’nde görülen davada NSU’nun sanki sadece 3 kişiden oluşuyormuş izleniminin oluşturulmaya çalışıldığını ifade eden Daimagüler, ortada “NSU ne kadar büyük?” ve “Anayasayı Koruma Dairesi’nin ihmali ve hatası ne kadar büyük?”  gibi önemli soruların cevap beklediğini hatırlattı. NSU’nun tahmin edilenden daha derin boyutları olduğunu söyleyen Daimagüler, “NSU, Thüringen Heimatschutz Derneğinin uzantısıdır ve bu derneğe üye olanlardan 44’ünün, geçmişte Anayasayı Koruma Dairesi için muhbir olarak çalıştıkları ortaya çıkmıştır. Asıl faillere ulaşabilmek için örgütü büyüteçle incelemek gerek” şeklinde konuştu. NSU cinayetleriyle ilgili Anayasayı Koruma Dairesi, Federal Savcılık ve polis gibi kurumların baştan beri büyük hatalar yaptıklarına dikkat çeken Daimagüler, Federal Savcılığı olayların ve delillerin ortaya çıkarılması için gerekli çabayı göstermemekle, polis ve istihbaratı vurdumduymazlıkla suçlayarak, devletin de bu davada bir nevi ‘sanık’ olduğunu vurguladı.

DAVA DOSYALARI YELE VE SELE KAPILIP YOK OLDU!
Olayların baştan beri ciddiyetle alınması durumunda belki de o kadar insanın ölmeyeceğini savunan Daimagüler, “Resmi kurumlar olayları açığa çıkarmak için ellerinden geleni yapıyormuş gibi görünse de aslında ortada el bile sürülmemiz yüzlerce kanıt ve soru olduğu gibi, eldeki deliller bile yok ediliyor. Mesela davayla ilgili 300’ün üzerinde dosya ya yangına ya da sele kapılıp yok oldu. Bunlar önemli deliller olabilirdi. Federal Savcılık bu dosyalara sahip çıkmayarak suç işledi” dedi. NSU kurbanlarının ırkçı saldırılar yüzünden öldüğünü hatırlatan Daimagüler, yine ırkçı sebeplerden dolayı cinayetlerin aydınlatılamadığını ifade etti. Daimagüler, “Baştan beri NSU kurbanları ve yakınları suçlu ve sabıkalı gösterilmeye çalışıldı. Polis ırkçı cinayet olduğuna dair bir çok delil ve şahit olmasına rağmen konuyu hep başka açıdan araştırdı. Enver Şimşek’in eşine, eşinin bir sevgilisi ve ondan iki çocuğu olduğunu bile söylediler bunun doğru olmadığını bile bile. NSU kurbanlarının ailelerinin telefonları, arabaları dinlendi ve şahitler dikkate alınmayıp ortada ‘yeterli delil ve şahit yok’ denildi. Halbuki, başka konularda suçu ispat etmek için 3 şahit yetiyor ama NSU davasında şahitler dikkate bile alınmadı. Onlara göre tüm kurbanlar suçlu ve sabıkalıydı ama delil yoktu buna dair. Eğer bu  bile ırkçılık olarak değerlendirilmiyorsa o zaman Almanya’da ırkçılık yok diyebiliriz” şeklinde konuştu.

DAİMAGÜLER: POLİSE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ VERİLMELİ
İhmal edilen diğer önemli bir delile değinen Daimagüler, “NSU‘nun adres listelerinin daha iyi analiz edilmesi davanın sürecini değiştirebilirdi. Mesele NSU’nun adres listesine Siegen’den bir savcı dahil edilmiş. Ben de Siegen Savcılığında eğitim aldım ama o ismi tanımazken NSU’nun bu kişiyi listeye dahil etmesi şaşırtıcı. Bu konuda kovuşturma yapılmadığı gibi, bu savcının Neonazilerle ilişkisinin olup olmadığı bile araştırılmadı” dedi.  “Federal savcılık baştan itibaren sorumluluğunun bilincinde olmadı ve görevini yerine getirmedi” diyen Daimagüler, kurumsal ırkçılığa dikkat çekti.  Daimagüler, İslam ile İslamcılık arasındaki farklı bile bilmeyen polislerin araştırmasıyla aydınlatılmaya çalışılan davanın sonuca ulaşamayacağını söyleyerek, “Nasıl ki polislere her 3 yılda bir atış eğitimi veriliyorsa, aynı iekilde insan hakları konusunda da eğitim verilmelidir” dedi.  Avukat, “Dünyada ırkçılık ve kurumsal ırkçılığın olmadığı hiçbir ülke yok. İyi bir hukuk devleti bunu kabul eder ve buna karşı mücadele eder. Hepimizin güvendiği bir hukuk devletine ihtiyacımız ve hakkımız var” dedi. Etkinlikle Daimagüler’in, dava ile ilgili yazdığı ve kurbanların ailelerinin duygularının ön plana çıkarıldığı ‘Empörung reicht nicht‘ adlı kitabı da tanıtıldı.

DAVANIN BAŞSANIĞI ZSCHAEPE
Almanya’da, 2000-2007’de 8’i Türk 10 kişiyi öldürme, 2 bombalı saldırı ve 15 banka soygunuyla suçlanan NSU terör örgütü üyelerinin varlığı ve cinayetlerdeki rolü, 4 Kasım 2011’de tesadüf sonucu ortaya çıkmıştı. NSU üyelerinden Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos, 4 Kasım 2011’de bir banka soygununun ardından saklandıkları karavanda ölü bulunmuş, intihar ettikleri öne sürülmüştü. Mayıs 2013’ten bu yana Münih Eyalet Yüksek Mahkemesinde görülen davada, aralarında NSU terör örgütünün hayattaki tek üyesi Zschaepe ile örgüte yardım ve yataklık yapan 4 kişi yargılanıyor.