Aile ve Kültür

Saygıdeğer okuyucularım;
Size geçtiğimiz ay birlikten, toplumumuzdan ve ileri görüşten bahsettim. Bu üç konuyu, yani birlik, toplum ve ileri görüşü, bir araya getirirsek işe başlanılacak ilk köşe ailedir. Sağlam aile, sağlam toplumun başladığı ilk noktadır.
Sağlam aileler, bizi sağlam bir cemaate sürer. Sağlam bir cemaatin içinde herkes kendisine göre bir yer bulabilir ve böylece toplumumuzu sağlamlaştırır. Bundan dolayı hedefimiz olacak ilk adım, ailelerimizi sağlama almaktır. Aile konusunu ileride işleyeceğiz.
Fakat çoğu Türkler, Avrupa hayatını anlamadan, bazı şeylerin modern olduğunu düşünerek eski âdet ve geleneklerimizi unuturlar. Özellikle genç nesilde görebildiğimiz ne Türk, nede Alman olmayı beceremeyen vatandaşlarımız var. Halbuki iki tarafı da tanıyıp, yaşayabilmek büyük zenginliktir.
Bu konuları bizim ciddi ve titizce takip etmemiz gerekir. Neden? İleride sağlam bir Türk-Alman toplumunu arzularsak, hem Türklüğü, hem de Almanlığı tanımamız gerekir. Sırf Türk olarak, Alman toplumundan bizi kabul etmeleri beklenemez. Böylece yabancı düşmanlığını ve ikinci sınıf toplum olmayı kabul etmiş oluruz. Bu her ülkede böyledir. Herkes kendi kültürünün güzel bir örneğidir ve yabancı kültüre saygılıdır.
Eski bir Japon atasözüne göre: „Başka bir köye gelirsen, yeni köye uyum sağla“ der.
Bu eski Japon atasözü entegrasyondan başka bir şey değildir. Çünkü bizim Türk kültürümüzü ve Alman kültürünü birleştirerek, daha güzel ve daha sağlam bir kültüre sahip oluruz. Bu birleşmenin faydası sadece bize yarar gösterir. Alman toplumunu değiştirmez, Alman toplumu Alman kalır.
Bu konuda Donald Trump bile akıllı bir söz söylemiştir: Kariyer yapmanın çeşitli yolları vardır. Ama en emin yol, iyi bir ailenin içine doğmaktır. Gerçek olan nokta: Trump’un babası, Trump olmasaydı, kendisi ne olabilirdi?
Biz iş hayatında daha başarı sahibi olmak istersek, sağlam bir aileye önem vermemizden başka çaremiz yoktur. Ailelerimiz ve çocuklarımız sağlam olursa, işimiz ve toplumumuz da sağlam olur.
Eski Türk ve Osmanlıların kendilerine mahsul bir hayat felsefeleri ve kültürleri vardı.
Bu kültürü size şöyle tarif edebilirim: Evde lütuf ve sevgi, İşbaşında nezaket, dürüstlük.
Toplumda kibarlıktır (özellikle yabancıya ve yabancı dinlere karşı – Her kul, Allah’ın kuludur)!
Zavallıya merhamet, Zayıfa yardım, kuvvetliye güven. Kanuna sadakat, Haksızlığa karşı cesaret ve direnç. Pişmana karşı af, mutlu ile mutluluk. Allah’a karşı huşu ve sevgidir.
Bu Osmanlı-Türk kültürü bozulduğu için, bizim değerimiz düşmüştür. Bugün her şeyi yeniden ve sıfırdan başlamak ve öğrenmek zorundayız, Buda çok zor olan bir görevdir. Ama mümkündür.
Benim tarih anlayışıma göre, bizim kültürümüz Kanuni Sultan Süleyman I. den sonra (1566) adım, adım ve yavaşça çökmeye başlamıştır. Benim dikkatimi çeken değişme, 1960’lı yıllarda „arabesk müzik“ ile başlar. 1970’li yıllarda arabesk müziği, Türk müziğini kenara iter ve büyük önem kazanır. Böylece kültürümüzdeki „Araplaşma“ başlar ve kültürel Türklüğün 1980’lerden sonra azalmasına sebep olmuştur.
Bugünün bakışıyla Türk tarihini kahramanlık hikayesi olarak görmekten vazgeçip, kendi öz kültürümüze önem vermemiz gereklidir. Türk kültürü de aile ile ve çocukların titiz eğitimi ile başlar. Böylece tarihi hatalarımızdan ders alıp, geleceğimizi daha iyi bir şekilde yaşamamız mümkündür.
Almanların göremedikleri tehlikeleri bizim görüp anlamamız ve tedbirli olmamız şarttır.
Almanya’da yaşayan Türk halkı Almanya’da görülmek ve duyulmak istiyorsa, kendi başına çalışarak örnek bir toplum haline gelmemiz gereklidir. Bizi daha fazla ve daha iyi temsil edebilmek için, daha bilgili ve daha çalışkan insanlar yetiştirmemiz lazım. Onun için ailelerimize, çocuklarımıza ve onların eğitimine özen vererek, bu konuları titizlikle takip etmemiz şart. Birbirimize destek olalım, yardım edelim ve beraber büyüyelim.
Sayımızın çokluğu önemli değildir. Din ve politikadan dolayı bin parçaya bölünmüş bir toplumu kimse büyük bir kitle olarak görmez. Bundan dolayı Alman politikası gözüyle bizim Almanya’daki değerimiz yok sayılır. Aynı zamanda güçlü bir Türk toplumunu Almanya’da, „yabancı kütlesi“ olarak gelişmesini kimse istemez. Geleceğimizi ancak gelenek ve kültürümüzü modern bir şekilde muhafaza ederek, Alman cemaatinin bir parçası olarak kendimizi iddia edebiliriz. Bu gelişme ‚Asimilasyon’ değildir. Yaşadığımız ortama uyup kendi kültürümüzü muhafaza ederek değer kazanmaktır. Bu hem cemaate, hem de politik açıdan geleceğimiz için faydalı bir ilerlemedir. İster istemez başka çaremiz yoktur. Vatanseverlik, ailemizi, dinimizi, kültürümüzü ve geleceğimizi ciddiye almakla başlar.
Hepinize sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.

 

Tamer Andre Tezulaş