Alman medyasının mülteci sorununa etkisi

Alman medyasının mülteci sorununa etkisini izah etmek için bazı soruları cevaplandırmak gerekiyor. Mülteci krizi sırasında ve sonrasında Alman ana akım medyası nasıl yayınlar yaptı? Mülteci karşıtlığının temelini oluşturan İslam karşıtlığının gelişmesinde Alman medyası nasıl bir rol oynadı? Diğer bir soru ise: Alman medyası mültecilere yönelik insani yardımı destekleyen yayınlar yaptı mı?

2015 yılında yaklaşık bir milyon mülteci Almanya’ya sığındı. Bu süreçte Almanya’nın ana akım medyası mültecileri birçok Avrupa ülkesindeki gibi tehdit olarak yansıtmadı. Bilakis Angela Merkel’in mültecilere yönelik açık kapı siyaseti desteklendi, “Refugee Welcome” (mülteciler hoş geldi) sloganı lanse edildi ve mültecilerin iş gücü olarak ekonomiye getirebilecekleri avantajlar tartışıldı. Bunun yanı sıra insani yardımın önemi vurgulandı ve vatandaşların mültecilere nasıl yardım edebilecekleri konusunda bilgilendirici yayınlar yapıldı. Özellikle Suriyeli mülteci çocuk Aylan Kürdi’nin deniz kenarında bulunan cansız bedeninin fotoğrafı Almanya’da büyük yankı buldu ve Alman medyası bu fotoğrafı çok tartışıp insani yardımın önemini vurguladı.

Daha sonra özellikle 2016 yıl başında Köln şehrinde Arap göçmenlerin karıştığı bazı olaylar ve aynı yıl Arap asıllı göçmen Anis Amri’nin terör saldırısı ile birlikte birçok Alman mültecilere karşı tepki göstermeye başladı ve yıllarca birikmiş olan İslam karşıtlığı bu olaylarla birlikte yeni bir zirveye ulaştı. Bununla birlikte birçok siyasetçi ve medya kuruluşu insanlar arasındaki bu değişimin de etkisi ile mültecilere yönelik söylemlerini kısmen değiştirdi. 2015 yılından itibaren çok sayıda Müslüman mültecinin Almanya’ya göç etmesi bütün Avrupa’da göç ve İslam karşıtı partilerin yükselmesine sebep oldu. Alman medyası mültecilerin Almanya’ya gelişi sırasında olumlu yayınlar yaptıysa da, uzun yıllardan beri İslam karşıtlığını körükleyen yayınlar yapmış olması, mültecilere karşı tepkilerin bu kadar büyük olmasına zemin hazırladı.

İslam karşıtlığı ve Alman medyası

Leipzig Üniversitesi, Rosa Luxemburg Vakfı, Heinrich Böll Vakfı ve Otto Brenner Vakfı tarafından ortak yapılan „Die enthemmte Mitte“ adlı bir araştırma Almanların yarısının 2016 yılında İslam karşıtı düşünceye sahip olduğunu gösteriyor. Her iki Almandan birisi “Müslümanlar yüzünden bazen yabancı bir ülkedeymişim gibi hissediyorum” diyor. Bu düşünce 2009 yılında yüzde 32.9 düzeyindeydi.

„Müslümanların gelişi yasaklansın“ diyenlerin oranı ise 2009 yılında yüzde 20 seviyesindeyken 2016 yılında yüzde 41.4 ile çok ürkütücü bir düzeye ulaştı.

İslam karşıtlığının yükselmesinin en önemli sebeplerinden birisi Alman medyasının 90’lı yıllardan beri ve özellikle 11 Eylül 2001 saldırlarından sonra sorumsuzca müslümanlara yönelik ön yargıları körükleyen yayınlar yapmış olmasıdır. Bu yayınlar olmasaydı 2015 2016 yıllarında mültecilerin gelişi bu kadar tepki çekmezdi ve göç ve İslam karşıtı AfD partisi 2017 federal seçimlerinde bu kadar yükselemezdi.

Mülteci karşıtlığının yükselmesinde etkili olan diğer bir husus ise Alman medyasının ve özellikle iki büyük Alman devlet televizyon kanalları ARD ve ZDF’in mültecileri sürekli gündemde tutması olmuştur. Federal Aile Bakanı Katarina Barley Eylül 2017 tarihinde katıldığı ARD tartışma programı “Hart aber Fair”de bu sorunu eleştirerek rakamlar açıkladı. 2016 yılında iki büyük Alman devlet televizyonu ARD ve ZDF’de toplam 141 tartışma programı yayınlanmış. Bu programların yüzde 54’ü İslamiyet, mülteciler ve mülteci karşıtı AfD partisi ile ilgili konuları işlemiş. Alman devlet televizyonu AfD’ye karşı olsa da Barley’in görüşüne göre mültecilerin sürekli gündemde tutulması AfD’nin yükselmesinde etkili oldu. Programın sunucusu Frank Plasberg ise bu konularla yüksek reyting oranlarına ulaştıklarını ve bu yüzden bu konuları seçtiklerini kabul etti. Aile Bakanı bunun üzerine “Siz bir devlet televizyon kanalısınız, özel televizyon kanalı değilsiniz. Siyaset bir yarışma programı değildir!” diyerek tepki gösterdi.

Son on yıl içinde medyanın bu tutumu ile birlikte Almanların en çok korktukları konular değişti. R+V Versicherungen’in verilerine göre 2007 yılında Almanlar en çok hayat pahalılığı, doğa felaketleri ve yaşlılıkta bakıma muhtaç olmaktan korkarlarken, 2017 yılında en çok terör, siyasi radikalizm ve yabancıların Almanya’ya göç etmesi ile birlikte gerginliklerin yükselebileceğinden korkuyorlar. Bu korkular maalesef nefrete ve mültecilere yönelik saldırılara yol açıyor. Alman Federal İçisleri Bakanlığı’nın verilerine göre 2016 yılında mültecilere ve mülteci kamplarına yönelik Almanya’da 3500 saldırı gerçekleşmiş ve bu saldırılarda 43’ü çocuk olmak üzere 560 mülteci yaralanmış.

Türkiye’nin mültecilere yönelik insani yardımının Alman medyasına yansıması

Türkiye savaştan göç etmiş olan 3 milyon Suriye’li mülteciyi kabul etti ve bu insanları büyük ölçüde kendi imkanlarıyla barındırıyor. Bunun yanı sıra Avrupa ile mülteci anlaşması imzalayarak Avrupa’ya mülteci krizini çözmesinde büyük destek vermiş oldu. Buna rağmen Alman medyasının büyük bir kısmı bazı istisnalar hariç Türkiye’nin insani yardım konusundaki bu fedakarlıklarını yeterince takdir etmedi. Merkel mülteci siyaseti sebebiyle yaşadıgı baskılar sonucunda Avrupa’ya doğru mülteci göçünü durdurmanın yollarını aradı ve bu yüzden AB ve Türkiye arasındaki Mülteci anlaşmasının oluşmasında öncü rol oynadı. Anlaşmayla vizelerin muafiyet sürecinin hızlandırılması, Avrupa Birligi’ne üyelik müzakerelerinde yeni fasılların açılması ve Avrupa Birligi’nin Türkiye’deki mültecilere mali yardımda bulunması kararlaştırıldı. Ayrıca anlaşma gereği kaçak yollardan Avrupa’ya göç eden mültecilerin Türkiye’ye iade edilmesi kararlaştırıldı. Bu anlaşma imzalanmasaydı Almanya’daki AB karşıtı ve mülteci karşıtı güçler çok daha fazla güçlenebilirdi ve Merkel muhtemelen 2017 yılında tekrar başbakan seçilemezdi. Almanya için büyük bir öneme sahip olan bu anlaşmada Türkiye üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdi. Avrupa ise birçok sözünü tutmadı. Türkiye’nin Avrupa’ya sorumluluklarını hatırlatmasına tepki olarak Alman medyası Türkiye’ye yönelik yapıcı olmayan manşetler attı ve Türk hükümetinin mültecileri siyasi araç olarak kullandığını iddia etti. Mülteci krizi konusunda Türkiye’ye yönelik atılan manşetlerden bazı örnekler “Erdoğan mülteci krizinde Avrupa’dan daha fazla para istiyor”, “Erdoğan mülteci krizini nasıl körükleyebilir” ve “Erdoğan mültecileri Avrupa’ya karşı bir şantaj aracı olarak kullanıyor”. Avrupa değerlerinden ve hümanizmden sürekli bahseden Alman ana akım medyası özellikle mülteci krizinin ilk aylarında mültecilere yönelik insani yardımın önemini vurgularken, söz konusu Türkiye olunca aynı medyanın yardıma muhtaç olan mültecileri tehdit olarak lanse etmesi manidar.

Kasım 2016’da katıldığım Alman devlet televizyonunun bir tartışma programında Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin dondurulması olasılığına karşılık mülteci anlaşmasını sonlandırabileceği tartışılıyordu ve ben AB’nin böyle bir kararının sembolik bir eylem olacağına işaret etmiştim. Bunun yanı sıra Türkiye’nin AB müzakerelerinde uzun yıllardan beri çifte standarta maruz kaldığını izah ettim. Eylül 2016 tarihinde Başbakanımız Binali Yıldırım’la görüştüğümü ve başbakanımızın “AB’den nasıl bir tavır gelirse gelsin, biz mültecilere yardım etmeye devam edeceğiz” şeklinde bir açıklama yaptığını aktardım. Bunun üzerine sunucu “Yani Erdoğan Avrupa’yı bir mülteci seline maruz bırakmayacak mı?” şeklinde bir soru sordu. Sunucunun yardıma muhtaç olan insanları bir sel olarak nitelendirmesi çok enteresan. Bunun üzerine ben Türkiye Cumhuriyeti’nin 2011 yılından beri Suriyeli mültecilere yardım ettiğine işaret ettim ve Türkiye’nin bunu AB’den gelecek herhangi bir menfaat karşılığında değil, savaştan göç eden insanların yardıma muhtaç oldukları için yaptığını ve bu insanların hala yardıma muhtaç olduğunu anlattım.

Almanya’daki camilerin mültecilere yönelik insani yardımlarının Alman medyasına yansıması

Almanya’daki camilerin çoğunluğu Almanya’da yaşayan Türklere ait. Bu camiler insani yardım açısından Suriyeli mülteciler için büyük öneme sahip. Alman medyası camilerde aktif olan gençlerimizin mültecilere verdikleri bu desteği maalesef görmezden geliyor. Üstelik medyada özellikle Almanya Türkiye ilişkilerinin soğuduğu son yıllarda camilere karşı olumsuz yayınlar artıyor. Camilere yönelik negatif yayınlar özellikle kendisine bağlı olan yaklaşık bin camisi ile birlikte Almanya’nın en büyük Müslüman kuruluşu olan ve imamları T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Almanya’ya gönderilen Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) yöneltiliyor. İnsanlarımızın bağışladıkları paralarla inşa edilen bu camilerin polemike maruz kalması hem Türkler için bir kayıp hem de Almanya’da yaşayan Suriyeli mülteciler için bir kayıp. Çünkü DİTİB ve özellikle DİTİB’in gençlik kolları mültecilerle ilgili güzel çalışmalara imza atıyor ama maalesef Alman makamları medyanın da etkisi ile mültecilere yönelik DİTİB’le yapılan ortak çalışmaları azaltmak istiyor. Bu konuda üzücü olan bir diğer husus ise Almanya’da camilere yöneltilen polemik dolu eleştirilerin özellikle Türk kökenliler tarafından yapılıyor olması. Şubat 2017 tarihinde bir radyo programına katılmıştım. Bu programda yine DİTİB camilerine katılımcıların bazıları yükleniyordu. Bunun üzerine ben Almanya’da DİTİB camilerinin mültecilere yardım konusundaki önemini vurgulayıp camilere bu kadar yüklenilmesinin doğru olmadığını söyledim. Bunun üzerine bir Türk kökenli katılımcı DİTİB’i ağır bir şekilde eleştirerek bu çatı kuruluşunun mültecilerin uyum sürecine kesinlikle dahil edilmemesi gerektiğini vurguladı.

Gelecek için öngörüler

Gelecekte Alman medyası İslam karşıtlığını körükleyen yayınlarını sonlandırmazsa ve İslamofobiyi ciddiye almazsa mülteci karşıtı AfD partisi Almanya’nın itibarı ve istikrarı için daha fazla zarar verebilecek bir konuma yükselebilecektir. Biz Alman toplumunu bu konuda bilgilendireceğiz ve İslamofobi’nin sadece Müslümanlar veya mülteciler için değil bütün Alman toplumu için bir tehdit olduğunu anlatmaya devam edeceğiz. Bu konuda ve mültecilere yönelik yardım çalışmalarında gençlerimize büyük görevler düşüyor ve biz gençlerimizi bu konuda motive edip önlerini açacağız. Suriyeli mülteciler Almanya’da yaşayan Türkleri kendilerine çok yakın hissediyorlar. İleride bu mültecilerin Alman toplumunda önemli bir konuma yükseleceklerinden ve Türklerle birlikte güzel çalışmalara imza atacaklarından eminim.

 

FATİH ZİNGAL

UETD Siyasi İşler Birim Başkanı/AVUKAT