Almanya’da 60. Yıl Göç ve Türk girişimciler

Geçen ayki yazımın devamı olarak bu ay da Almanların ‘Gastarbeiter’-‘Misafir işçiler’ diye adlandırdıkları gurbetçimizin bazı bilinmeyen yönlerini ve izlenimleri sizlerle paylaşacağım. Korona Virüs ve onun pandemi önlemleri yüzünden birçok derneğin hazırlanıp bu ’60. Yıl’ kutlamalarını ertelemesi veya iptal etmesi herkesi üzse de yine de gönüllerde kutlandığını bilinmesini istedim.
Dünya Savaşı’nın 1945 yılında sona ermesiyle Batı Avrupa ülkeleri ve Almanya hızlı bir kalkınma sürecine girerken, işgücü ihtiyaçlarını, daha ucuz olan yabancı işçi çalıştırarak karşılama yoluna gittiler. Almanya’nın ekonomik büyümesinde patlama olduğu yıllar olan 1950’li ve 60’lı yıllarda iş gücü eksikti ve Almanya diğer ülkelerden işçi talebi için ‘İşgücü Alımı Anlaşması’ imzalamaya başladı ve Türkiye ile de 1961’den itibaren yürürlüğe giren bu anlaşma talebine cevap geldi. Bu uzun ama acısıyla ve tatlısıyla geçen 60 yılın her gurbetçi ailede bıraktığı birçok izlenimler olmuştur. Evet, 60 yıl dile kolay.
Gelin isterseniz tarihte bir yolculuk yapalım.
27 Kasım 1961 tarihinde, 55 Türk misafir işçi Düsseldorf Havalimanı’na inmiş ve onlar, bir yıllığına Almanya’da çalışacak 400 madenciden ilk gelenler olmuştu. Daha sonra gerisi peyde pey Almanya’nın yolunu tuttular. Şu an Almanya’da 800 bin hanede, 3 milyonu aşkın Türk nüfusun yaşadığını istatistik veriler söylüyor.
Onlar sadece biraz para biriktirip anavatanlarına gideceklerdi.
Türk işçiler, aldıkları ücretin büyük bölümünü biriktirmek için her türlü fedakarlığı yapıyorlardı. Tabiri caiz ise yemiyor, içmiyor, sadece para biriktirip bir müddet sonra anavatana dönüp tasarruflarını, ev veya tarla alarak küçük bir dükkan açarak değerlendirmeyi düşünüyorlardı. Bu kısıtlamalar, sonunda kendi sağlıklarına mal olsa da bunları yaptılar.
Ama onlar, Almanya’nın bu ihtiyaç taleplerini karşılamak için bir çoğu burada kalarak bu ülkenin bir parçası oldular. Yani büyüyen bir ailenin 3. Veya 4. nesilleri ‘Misafir işçilik’ten çıkarak ‘Girişimci’ haline geldiler.
Almanya’da vatan hasreti çeken Türk işçileri, Türk yemeklerini, müziğini özlüyorlar, izin için Türkiye’den beraberlerinde çuvallarla nohut, fasulye, bulgur ve sebze getiriyorlardı. Türkler Almanya’da özel işyeri açmayı düşünmüyorlardı veya kendileri bir işyeri açamıyordu, bir fabrikada da çalışmayı tercih ediyorlardı. Yani cesaretleri yoktu.
1960’lı yılların sonlarına doğru bir Alman vatandaşına ücret karşılığında iş müsaadesi aldırıp, kasap, bakkal, restoran veya export adını verdikleri uzak doğudan getirilen malzemeler olan elektronik eşya mağazaları açmaya başladılar. Daha da büyüyerek kendi şirketlerini ve de büyük cesaretle fabrikalarını açarak bu ülkede çalışma sahasına adım attılar.
Kesin olmayan bilgilere göre Almanya’daki Türk işletmelerin toplam sermayeleri 10 ile 15 milyar Euro dolayında olduğu bildiriliyorlar. İşletmelerin yıllık ortalama ciroları ise 500 bin Euro’nun üzerinde.
Bizi sevindiren ise önce bakkal dükkânıyla ve döner büfesiyle başlayan girişimcilik ruhu, Türklerin eğitim düzeyleri arttıkça, Alman girişimcileriyle rekabet edecekleri sektörlere yayılmış durumda. Teknoloji üreten, araştırma yapan işyerleri var. Öte yandan büyük otomobil şirketlerinde olsun diğer büyük şirketlerde üst düzey yöneticiler olarak yer alıyor.
Almanya’da yaşayan Türkler artık firmaların aranan isimleri oldu.
Almanya’da nüfus sayısı ne olursa olsun, Türk işletmelerinin sayısı giderek artıyor. Hatta MÜSİAD, EUBA, ATGİAD, DESBİR ve ismini sayamadığım Avrupa’da her ülkede, her ülkenin de birçok kentinde Avrupa’ya yerleşmiş Türk işadamlarının kurdukları Türk İşadamları ve Sanayicileri Derneği var. Bu dernekler ve yöneticileri Avrupa’daki Türk girişimciliğinin gelişmesi ve Türk işadamlarının Avrupa’daki rekabet gücünün artırılması için çalışıyor. İnanın onlar artık Türkiye ile Almanya arasında köprü oluşturmuş, her iki ülkeye de istihdam sağlıyorlar.
Her ilde, ilçede veya köylerde bile Türklerin sahibi olduğu işletmeler var. Çevrenize bir bakarsanız bugünkü işletme sayıları hiç de fena sayılmaz ve hiç de küçümsenecek rakam değil. 800 bin haneye göre, neredeyse hanelerin onda birinin bir ticari işletmesi var olduğunu görüyoruz.
Şimdi buradan herkese sesleniyorum. 60 yıl geçmesine rağmen bugün bile Türklerin halen uyum gösteremediğini ve de uyum istemediğini öne sürenlere bu yukarıdaki yazdıklarım açık bir cevap olduğunu düşünüyorum.
Burada yaşayan Türklerin Alman toplumuna her zaman uyumlu olduğunu görüyorum. Bu uyum konusundaki ön yargıların artık kırılması gerektiğine inanıyorum.
Ne diyelim nice 60 yıllara, kalın sağlıcakla.