Ayna’nın söyledikleri

Bilen ile bilmeyen bir olur mu? Olmaz elbet. Bilen bildiğini paylaşmazsa, meydan bilmeyene kalır…!
İşte o zaman bilen ile bilmeyen bir olur..!
Acaba bilen bildiğinden mi susar…?
Bilen susunca, bilmeyen kendini bilgin mi sanır…?
Bilenin susması, bilmeyeni cesaretlendirir…, üretemediği yerde cümlenin sonuna 100 gram yalan, bir kaşıkta abartı ekledi mi tadına doyum olmuyor…, adeta dinlemiyor yiyoruz…!
Bilmeyenin karşısında, bilen dilsiz kalıyor…!

Yani “BİLMEDİĞİNİ BİLMEYENLER” varken, “BİLDİĞİNİ BİLMEYENLER”de var!
YANİ HER İKİSİ DE KENDİSİNİ TANIMIYOR…!
Kendisini tanımayan, başkasını tanıyamaz,
ortamı tanıyamaz, konuştuğu hava da, düşündüğü kara da, uyguladığı zarar da kalır.

Kendimizle tanışmamız gerekiyor…!
Kendimizi teraziye koymamız gerekiyor..!
Ağır basan yönümüzü keşfedip, zayıflarımızı beslememiz gerekiyor…!
Deriz ya…, aynanın karşısına geç ve kendini sorgula…!
Denedim…!
Ayna’ya çok soru sordum, ama ayna hiçbir soruma cevap vermedi…!
Ayna’ya değil, kendisine soran cevap bulur..!
“Cesaretim-korkularım?
sağlığım-hastalığım?
savunduklarım-ret ettiklerim ?
değerlerim-yaşam biçimim?
alışkınlıklarım-vaz geçtiklerim?
iletişimim-yalnızlığım?
bildiklerim-öğreneceklerim?
geçmişim-geleceğim? gibi, kendimize sorabileceğimiz yüzlerce soru var ve bu sorulara kendimizden başkası cevap veremez..! Ayna’yı rahat bırakalım…, kendimize samimi olalım…!

“SEN NE KADAR BİLİRSEN BİL, NE KADAR ANLARSAN ANLA…, SENİN BİLDİĞİN KARŞINDAKİNİN ANLADIĞI KADARDIR”
-Hz. Mevlana-

Mustafa Göğüş