Topal asimilasyon

Bir önceki yazımda asimilasyon çalışmalarının sekteye uğradığını yazmıştım.
Peki nasıl oldu bu?
Baştan söyleyeyim bu bizim öyle sivil toplum kuruluşlarımızın harika işler çıkarması sayesinde olmadı. Oralarda hala çavuş-ahbap ilişkileriyle devam ediliyor. Bu soruyu aslında tek bir kelime ile cevaplayabiliriz.
Cevap: İNTERNET!
Evet; internet, devletin bizleri dizayn etme, yani makbul vatandaş sınıfına sokma çalışmalarına çomak soktu. Bu sadece Almanya için geçerli değil. Tüm dünyada aynı durum söz konusu.
Medya ve devlet imkanları internetin deryasında boğulmuş durumdalar.
Artık insanlar bir tık sayesinde asimilasyon çalışmalarını deşifre edebiliyorlar. Devletin ve medyanın samimi olmadıklarını ispatlıyorlar. Diğer ülkelerdeki uygulamaları örnek göstererek değişim talep edebiliyorlar.
Bir yalanın, bir iftiranın ömrü artık dakikalarla sınırlı.
Bunu gören ve anti tez oluşturma konusunda sıkıntı çekmeyen gençlerimiz artık daha özgüvenli.
Bu özgüven sayesinde üniversitede okuyan gençlerimizin sayısı ciddi manada yükseldi. Bu gençler artık Avukat, doktor, mimar, mühendis, üst düzey yönetici, iş insanı, gazeteci, futbolcu gibi unvanlarla toplumun tam göbeğinde ve gün geçtikçe dikkat çekmekteler. Artık bir temizlik işçisi gibi kapalı kapılar ardında değil de, örneğin bir basın açıklamasının tam ortasında oluyorlar.
Buda devleti strateji değiştirmeye zorladı. Seyran Ateş denen kadın ile başlattıkları “alman usulü İslam” projeleri tüm medya ve devlet desteğine rağmen bu kadının bir genel ev sahibinden özel kredi almasının deşifre olmasıyla birlikte buhar oldu.
Yeni strateji şu : Siyasi kararlar yerine hukuki kararlar ile köşeye sıkıştırmak.
Bari asimile edemiyoruz, o zaman hareket alanlarını daraltalım demiş olacaklar. Geçtiğimiz günlerde Avrupa adalet divanından bu yönde bir karar çıktı.
Karara göre işverenler maddi kayıp kaygısı ile işçilerine dini sembolleri yasaklayabilecekler.
Yani bir doktora iki hastanın şikayeti bahane edilerek başörtüsünü takmak yasaklanabilir. Yada bir markette çalışan kadına. Yani göz önünde, toplumun içinde olan tüm hanım arkadaşlarımız böyle bir muameleye maruz kalabilir. Peki bu ne demektir?
Bu sen görünme demektir. Git evinde otur, okul okuma, okusan da başarılı olma çünkü ben senin önünü keseceğim demektir. Tuvalet temizlerken kimse senden rahatsız olmaz, o çerçeveden çıkma demektir.
Bir sonraki yazıda bu işlere neden önce bacılarımıza musallat oluyorlar onu yazalım.
Selametle…

Yücel Yazıcı